Haber

Akşener: “Sayın Erdoğan, istediğiniz kadar ‘Kader Planı’ diyerek kendi beceriksizliğinize kılıf arayın; Bu felaketin tek sorumlusu sizsiniz, siz”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben yaptığı konuşmada, “Tedbir almamak, sorumluluklarını yerine getirmemek, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamamak, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamamak cehalettir, vurdumduymazlıktır, edepsizliktir” dedi. Güvenmekten bahsederek meseleyi kadere havale etmek Sayın Erdoğan diyerek örtbas edemezsiniz Kurduğunuz yağma düzeninin ağır faturasını kader planınıza yükleyemezsiniz. Devletimizi ‘kader planı’ diyerek yönetemeyeceğinizi gizleyin.Asla kadere sığınmayın.Bu beceriksizliğin tek sorumlusu sizsiniz,siz… Beceriksizliğinize kılıf arayın,tek sorumlu sizsiniz. Bu felaket için” dedi.

Meral Akşener, bugün TBMM’de yapılan kümelenme toplantısında konuştu. Kahramanmaraş’ta yaşanan iki büyük deprem sonrası gelişmeleri değerlendiren Akşener, kısaca şunları söyledi:

“Yaşadığımız bu felaketin izleri ne hafızamızdan ne de yüreğimizden silinmeyecek”

“Yakın tarihimizin en büyük acısını yaşıyoruz. Ancak tüm acılarımıza rağmen her zaman olduğu gibi bir aradayız. Ve bu yarayı her zaman birlikte saracağımızın da bilincindeyiz. Çünkü ne olursa olsun bizim kardeşliğimiz, dayanışmamız, dayanışmamız var. ve sıkıntılı zamanlarda bağlanmak.Asla vazgeçmeyen kalplerimiz var.Dün böyleydi çok şükür bugün de öyle yarın da öyle kalacağına yürekten inanıyorum.Elbette bu felaketin izleri yaşadıklarımız ne hafızamızdan ne de yüreğimizden silinmeyecek.Ülkemizi boğan yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgi hep aynı.O büyük acıyı, bütünün kulaklarında çınlayan o feryatları hiçbir zaman unutmayacağız. Türkiye’nin Kaç canın, hayalin moloz altına gömüldüğünü asla unutmayacağız.Niyeti temiz bir gecede çamurların sıçradığı o karanlık sabahı unutmayacağız.Dünü unutmadık, bugünü unutmayacağız.Ağız ve unutmayacağız. asla unutma.

Acının asıl sahibi elbette ki sallantının olduğu ilde, mahallede, köyde yaşayan vatandaşlarımızdır. Binlerce ailemiz hayatını kaybetti. Evlerini, işlerini, birikimlerini kaybettiler. Anıları, hatıraları var. Kayıp çok şey var. Bu vesileyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Allah ailesiz kalan evlatlarımızı korusun. Çadırlarda kalan depremzedelerimize Allah dayanma gücü versin. Yaralarımızı sarmak için ter döken memurlarımıza ve gönüllülerimize Allah güç kuvvet versin. Yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Hepimizin başı sağolsun, geçmiş olsun hepimize.

“BUGÜN SALONDA GENÇ DÜZENLEMELERİMİZ YOK. ‘BU YANGIN SÖNENE KADAR BİZ HER ZAMAN BURDAYIZ’ DEDİLER”

1999 depremini bizzat yaşamış ve yakınlarını kaybetmiş bir insanım. Bu nedenle deprem gerçeğiyle yüzleşmenin ne demek olduğunu biliyorum. 99 depremi hepimize çok şey öğretti. Örneğin bunlardan biri ilk 72 saatin değeriydi. Arama kurtarma çalışmalarının yapıldığı yerlerde ayak altında yürümemek ve oradaki çalışmalara müdahale etmemek çok değerli. Çünkü ilk 72 saatte en büyük ihtiyaç enkaz altında kalan vatandaşlarımızı kurtarmak ve bölgeye gerekli desteğin bir an önce sağlanmasıdır. İşte tam da bu yüzden Afet Uyum Merkezimizi kurduk ve afeti öğrenir öğrenmez parti olarak seferber olduk. Milletvekillerimizi, genel başkan yardımcılarımızı, gençlik kollarımızı, teşkilat mensuplarımızı ve gönüllülerimizi seferber ettik. Arama kurtarma faaliyetlerine yardımcı olmaları, bölgedeki eksiklikleri, talepleri ve ihtiyaçları tespit etmeleri için 10 ilimize gönderdik. UYGUN Parti olarak bu süreçte bir sivil toplum kuruluşu olarak çalıştık. Milletimizin içine düştüğü yangını söndürmek için çalıştık. Vatandaşlarımızla hep birlikte yaralara merhem olmak için hep birlikte çalıştık.

Bugün salonda gençlik kollarımız bulunmamaktadır. ‘Bu yangın sönene kadar biz hep buradayız’ dediler ve hala bölgedeler. Bu sebeple gençlik kollarımızdaki tüm çocuklarıma teşekkür ediyorum. Gece gündüz uyumadan, dinlenmeden milletimiz için çalıştılar. GÜZEL PARTİ’li olmanın ne demek olduğunu herkese gösterdiler, göstermeye de devam ediyorlar. Onlarla gurur duyuyorum. İyi ki öyleler. Ayrıca depremin ilk gününden bu yana elinden gelenin en iyisini yapmak için çalışan, imkanları ölçüsünde maddi yardımda bulunan, emek veren, emek veren, emek veren, emek veren her bir vatandaşımıza, sivil toplum kuruluşuna, gönüllüye, gencine yaşlısına, kadınına ve erkeğine minnettarız. bölgedeki çalışmalarda da dualarından vazgeçmedi. Tanrı her birinizi kutsasın.

“5. GÜN BİLE ARAMA KURTARMALARIN ULAŞAMADIĞI SARGILAR VARDI”

Ve 72 saat sonra sarsıntı bölgesindeydim. Yaralılarımızı ziyaret ettim, yakınlarını, yakınlarını ve sevdiklerini kaybedenlere başsağlığı diledim. Sahada yapılan çalışmaları gördüm. Depremzedelerimizin taleplerini dinledim. Özellikle ilk 3 gün bölgede yaşanan teşkilat krizi vatandaşlarımızı en çok yaralayan konuların başında geldi. 5. günde bile arama kurtarmanın ulaşamadığı enkazlar vardı. O enkazların başında binlerce insanımız enkaz altında gün geçtikçe azalan yakınlarının seslerine kulak verdi. Oğullarını çıkarmak umuduyla günlerce beklediler. Bazıları oğlunun sesini duydu ve o enkaz altındayken onunla konuştu. Yüzlerce kilo betonu elleriyle kaldırmaya çalıştı. Ancak beklediği yardım gelmemişti. Acısına bir de bu çaresizliğin acısı eklendi.

Enkaz altından sağ kurtulan vatandaşlarımızın da sıkıntısı farklıydı. Cenazesi için kefen bile bulamayan insanlarımız oldu. Depremin 7. gününde bile çadır bekleyen aileler oldu. Dondurucu soğukta barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günlerce tuvalet sorunuyla boğuşan vatandaşlarımız oldu. 1999 depreminin üzerinden 24 yıl geçtikten sonra, sadece 6 Şubat depremi gerçeğiyle yüzleşmedik. 24 yıl sonra aslında ders alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bina kontrol sisteminin çalışmadığı gerçeğiyle karşılaştık. Vurgunculuğun, hırsızlığın ve yolsuzluğun acı reçetesiyle karşı karşıya kaldık. İmar affının bir tahlil değil, bir ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Dikkatsizlikle, beceriksizlikle, beceriksizlikle karşı karşıya kaldık.

“FELAKET YÖNETİMİNİN KESİŞTİRİLMİŞ ERDOĞAN SAYIN VE EKİBİNİN GÜCÜNÜ GÖRÜYORUZ”

Ülkemizin hapsedildiği tek adam sistemi ile devletimizin kurumsal yapısının nasıl hayata geçtiğini yıllardır anlatıyoruz. Ancak ne yazık ki bu gerçek kriz anlarında daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Ormanlarımız yanıyor; Söndürecek uçağımızın olmadığını yangın sırasında öğreniyoruz. Ani döviz ataklarıyla paramız pul oluyor; Dolar üç katına çıkınca Merkez Bankamızda para kalmadığını öğreniyoruz. ve ne yazık ki beyin sarsıntısı var; Binlerce vatandaşımız enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, AŞ’yi bekliyor ve görüyoruz ki devlet önemli bir hazırlık yapmamış, afet yönetimi çökmüş, Sayın Erdoğan ve ekibinin çaresizliği.

10 tane vinç kiraladık’ diye böbürlenen Başkan Yardımcısı’ndan depremden sonra ülkemizde arama kurtarma için vinç olmadığını öğreniyoruz. Örneğin arama kurtarma gruplarımızın ne kadar yetersiz olduğunu aynı kişinin Elbistan’a 20 kişilik bir ekip gönderdiğini beyan etmesiyle görüyoruz. Örneğin Kahramanmaraş’taki depremzedelerimiz geceleri eksi 18 derecelik soğukla ​​mücadele ederken, Teknoloji Bakanı’nın 1 milyon battaniye üretme gururunu izliyoruz. Örneğin, bir yandan hükümet mensupları tarafından yol kurallarından dolayı gecikme olduğu söylenirken, öte yandan Ulaştırma Bakanı’nın ‘Ulaştırma oldu’ dediği yerde korkunç bir çelişkiye tanık oluyoruz. dayanıklı yollar sayesinde kesintisiz olarak sağlanır’.

“AK PARTİ İKTİDARINDA KİMSE SORUMLULUK ALMAZ, KİMSE SORUMLU DEĞİL”

Depremin ertesi günü birçok ilimizden doğru dürüst haber bile alamamışken, Türk Kızılayı liderinin ‘Gelilemeyecek nokta yoktur’ söylemine maruz kalıyoruz. kendini bile ikna edemez. Örneğin bir vatandaşımız ‘İmdat vinç gelsin, ekip gelsin’ diye feryat ederken, yaslı babanın yüzüne bile bakmadan telefonuyla oynayan eski bir bakanın cehaletine tanık oluyoruz. Mesela binlerce insanımız enkaz altında ölürken, Hazine ve Maliye Bakanı’nın tek sorunu sosyal medyadaki haber olarak görüp kameralara girme peşinde eski başbakana omuz verdiği büyük bir skandal izliyoruz. çerçeve. Ancak güç, sadece karar verici değil, aynı zamanda sorumluluk makamıdır. Ancak AK Parti iktidarında kimse sorumluluk almıyor, kimse sorumlu tutulmuyor. Allah’ın kulu bile istifa etmez. Ne söyleyebilirim. Yazıklar olsun sana.

Onlar utanmıyor ama ben utanıyorum. İsimlerinden utanıyorum. Bu anlamsızlıktan utanıyorum. Bu yüzsüzlükten utanıyorum. Bu kibirden utanıyorum. Vatandaşını en zor anında yalnız ve çaresiz bırakan bu beceriksizlikten utanıyorum. Tüm bu anlamsız, yüzsüz ve yakışıksız açıklamalara neden maruz kaldığımızı biliyor musunuz? Sadece kriz, felaket üreten tek adam sistemi yüzünden. Nitekim bu canavarca sistemin tek adamı Sayın Erdoğan, her zaman olduğu gibi tüm süreç boyunca büyük bir sorumsuzluk içinde, sınırsız yetkilerle donatılmış durumdaydı. Hatırlamak; 2020 yılındaki Elazığ depreminde IBAN numarasını paylaşarak, “Bu tip afetler bizim için büyük bir imtihan” dedi. Hatırlamak; 2021 yılında Rize’de yaşanan sel felaketinin ardından vatandaşlarımıza keyif çayı dağıttı. Hatırlamak; 2022’de Marmaris’teki orman yangını kurbanlarına çay paketleri attı. Yıl 2023. Biz ‘Acaba ders almış mı’ diye düşünürken bu kez ilk televizyonunda ‘Günü gelince şu an elimizdeki kitabı açacağız’ diyerek milletimizi tehdit etti. depremden 1.5 gün sonra yayın.

BAY. ERDOĞAN, ‘KADER PLANI’ İSTEDİĞİNİZİ SÖYLEYİN, KENDİ KABİLİYETİNİZE BİR KARA ARAYIN; BU FELAKETİN TEK SORUMU SİZSİNİZ”

Enkaz altındaki insanımızın yerini bildirdiği ve devletin yapamadığını yaparak yardım istediği sosyal medyaya kısıtlamalar getirdi. Sonra çıkıp her musibette tekrar ettiği gibi utanmadan ‘Kaderin planında olan şeyler’ dedi. Yani yine ‘kader’ dedi, yine ‘güven’ dedi. Gerçekten örnek. Sayın Erdoğan, size daha önce de söyledim. İstediğin kadar görmezden gel. Kulaklarını istediğin kadar tıka. Gerçekleri değiştiremezsin. Tevekkül, her tedbiri aldıktan sonra nihayet bir işi Allah’a havale etmektir. Kadere inanan hepimize hamd olsun. Hâlbuki tevekkül, tembelliğe açılan bir kapı, sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf değildir. Yaşadığımız felaketlerin büyük sorumsuzluğunu gizlemek için inancımızı istismar etmeye çalışmak kimsenin hakkı da değildir.

Tedbir almamak, sorumluluklarını yerine getirmemek, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamamak, tevekkül konuşarak belayı kadere havale etmek cehalettir, cehalettir, edepsizliktir. ‘Kader planı’ diyerek kendi beceriksizliğinizi gizleyemezsiniz Sayın Erdoğan. Kurduğunuz talan planının ağır faturasını kader planınıza yükleyemezsiniz. Devletimizi yönetemeyeceğiniz gerçeğini ‘kader planı’ diyerek gizleyemezsiniz. İyi sığınma yok. Bu beceriksizliğin tek sorumlusu sensin, sen. Kızılay’ın içini boşaltıp AFAD’ı lehdar yapan, devletin en kritik kurumlarının zirvelerini beceriksiz, bilgisiz, yetersiz ekiplerle dolduran sizlersiniz. Bilim adamlarının, jeologların, jeofizikçilerin yıllardır televizyonlarda haykırdıkları “Kahramanmaraş’ta 7,5 büyüklüğünde deprem olacak” sözlerine kulak asmayan sizsiniz. Beyin sarsıntısı için toplanan parayı, kanal projesi uğruna boşa giden yılları heba eden sizsiniz, sizsiniz. Milletimiz kapıda sallanmayı çaresizlik içinde beklerken, imar affıyla para toplayan, çürüyen binaları aklayan sizlersiniz. Sayın Erdoğan, ‘kader planı’ diyerek kendi beceriksizliğinizi istediğiniz kadar örtebilirsiniz; Bu felaketin tek sorumlusu sensin.

“MİLLETİMİZE HİZMET YERİNE, SARAYDA KEYFİ YAŞAMAYI TERCİH ETTİNİZ”

Milletimize hizmet etmek yerine sarayda cümbüş yapmayı tercih ettiniz. Çünkü siz binlerce insanımızın hayatını kurtarmak yerine yandaşlarınıza ihale dağıtmayı tercih ettiniz. Hatırlamak; 2003 Bingöl depreminde ‘Kader diyerek deprem önlenemez’ diyen sizdiniz. Hatırlamak; ‘Deprem felaketi kötü yönetimin sonucudur, sorumlulardan hesap sorulmalıdır’ diyen sendin. Ne oldu Sayın Erdoğan? O zamandan beri ne değişti? Ben sorumlulardan hesap sormayı geçtim, facianın üçüncü günü utanmadan çıkıp ‘Bugün daha rahatız, yarın daha rahat olacağız’ dediniz. Bugün travmanın 16. günü. Söylesene, rahat mısın Sayın Erdoğan?

Tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz hayatını kaybetti. Koordinasyon ve organizasyon eksikliği nedeniyle enkaz altından kurtarılamayan insanlarımız donarak öldü. Söylesene, rahat mısın Sayın Erdoğan? Hatay yerle bir oldu, Maraş harap oldu. Adıyaman, Malatya, Kilis, Osmaniye, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep ve Elazığ’da çok sayıda ocak söndü. Söylesene, rahat mısın Sayın Erdoğan? Doğrudur, depremler doğal afetlerdir. Ama bu felaketin feci sonucunun sorumlusu Sayın Erdoğan’ın kendisidir. Doğrudur, kaderde doğal afetler vardır. Ancak devletin kurumlarını felç eden, felakete davetiye çıkaran işte bu canavarca sistemdir. Doğrudur depremin merkezi Pazarcık ve İslahiye idi ama vasıfsız ellerden çıkan bu büyük felaketin merkezi Beştepe oldu.

“AFAD GİBİ BİR KURUMDA, BU ÜLKENİN MÜDÜR OLDUĞU BİR KURUMDA LİYAFET UMURUNDA DEĞİLDİ”

16 günlük felaketin ardından net ve net bir şekilde gördüğümüz bir gerçek var. Biz millet olarak canımızdan endişe ederken, devletin medyası her zaman olduğu gibi propagandasından endişeliydi. Ancak bütün çabalarına rağmen gerçekleri bir daha bükemediler, bir daha değiştiremediler. Kampanya görüntüleri çektiler. Yasaklar getirdiler. Evlere polis gönderdiler. Ancak yüzyılın felaketine yüzyılın liderinin ve yüzyılın sisteminin sebep olduğunu gizleyemediler.

AFAD gibi bu ülkenin canını emanet ettiği bir kurumda liyakat umurlarında değildi. Önlerine konulan sayfalarca analiz ve rapordaki gerçeği görmezden geldiler. Kendilerinin bile inanmadıkları tribün egzersizleri yaptılar, ders almadılar. SMS bile gönderemeyecek durumda olduklarını görmelerine rağmen telekomünikasyon sorunlarını çözmediler. ve sonuç olarak, yüzyılımızın en beceriksiz ve zayıf hükümetiyle, yüzyılımızın en büyük şokuna yakalandık. Yaşadığımız bu büyük felaketin ekonomik, manevi, sosyolojik ve demografik birçok etkisi olacaktır.

“GÖÇ HAREKETLİLİĞİ BÜYÜK BİR SORUNLA KARŞILAŞTIĞIMIZI GÖSTERİYOR”

Deprem bölgesindeki göç hareketliliği büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2,5 milyondan fazla vatandaşımızın tahliye yoluyla ve kendi imkanlarıyla bölgeyi terk ettiği iddia ediliyor. Mevcut mülteci sorunu ile birlikte incelendiğinde bu durum gelecekte bölge insanlarımız için demografik değişim tehlikesini ortaya koymaktadır. Nüfusumuzun yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli mülteci bulunuyor. Göçün yoğun olduğu illerimizdeki boş alanlar dışında bu sorun, göçün yaşandığı Mersin ve diğer illerimizde hayatı giderek daha olumsuz etkileyecektir. Köylerin boşaltılması sadece demografik bir değişikliğe neden olmakla kalmayıp, terör örgütleri için de yeni alanlar açabilir. Bu nedenle başta Hatay olmak üzere Türkiye’de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı tekrarlıyorum. Bu çağrının anlamını kavrayamayanların aslında bu sorunu bizzat gündeme getirenler olduğunu kimse unutmasın.

Amacımız insanlarımızın evlerine ve ülkelerine dönmeleri ve hiçbir vatandaşımızın hakkının kaybolmamasıdır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde devleti yönetenler, sınırlarda güvenliği, içeride barışı sağlamakla görevlidir. Çünkü hudut güvenliği ve milletin huzuru vatanın bekası için vazgeçilmezdir. Ama ne yazık ki Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir kederi olmadığını biliyoruz. O yüzden buradan uyarmak istiyorum; Özellikle bölge insanımızın mal varlığına sahip çıkabilmesi için yasal çerçevenin oluşturulması ve bilinçlendirme çalışmalarının bir an önce düzenlenmesi gerekmektedir. Evet, şehirlerimizi eski haline getireceğiz ve bunu yaparken de yeni usulsüzlüklere, çarpıklıklara izin vermeyeceğiz.

“ARTIK İLTİCA SORUNUNU ÇÖZME ZAMANI”

Ama şimdi mülteci sorununu çözme zamanı. Buradan hükümeti, başlayacak yeni inşa süreci kapsamında mültecileri ülkelerine geri göndermeye, bunun için gerekli adımları atmaya ve diplomatik müzakereleri bir an önce başlatmaya davet ediyorum. En kısa zamanda bu konuyu görüşmek üzere TBMM’yi arayacağız. Sayın Erdoğan’ın inadı devam ederse bu vesileyle bir önceki çağrımı yineliyorum. Milletimiz için, devletimiz için bu görüşmeleri yapmaya, bu sorunu çözmeye hazırım. Hazırız.

İYİ Parti olarak acil eylem planı da hazırladık. Bu eylem planında tarımdan sağlığa, sanayiden istihdama, eğitimden kurumsal kapasitenin güçlendirilmesine, sığınmacılardan barınma sorunlarına kadar hayati öneme sahip birçok alanda kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenleri anlattık. . Ayrıca Millet İttifakı olarak bu çerçevede bir komite kurduk. Çalışmalarımızı en kısa sürede milletimizle paylaşacağız. Bölgede sürdürülebilir bir yaşamın sağlanması için ekonomik faaliyetlerin ve üretimin yeniden başlaması gerektiğini de biliyoruz.

“TÜRK SANAYİCİSİNİ VE İŞÇİSİNİ HER ZAMANKİNDEN DAHA ÇOK DESTEKLEMEMİZ GEREKLİ OLDUĞUNUN FARKINDAYIZ”

Türk sanayicisini ve işçisini her zamankinden daha fazla desteklememiz gerektiğinin bilincindeyiz. Bu amaçla eylem planımıza ek olarak DÜZGÜN Parti başkanlığında hayata geçireceğimiz ‘İnsani Sanayi Bölgeleri’ diye bir proje de geliştirdik. İnsani amaçlı sanayi bölgelerimiz, bölgemizde çeşitli uygulamalara sahip spesifik sanayi bölgeleri ile birebir bir yapıya kavuşacaktır. Temel çalışmaları tamamlanmış bin hektarlık arazi üzerine kurulacak bu bölgeler, yapacağımız uluslararası işbirlikleri sayesinde tarife ve kota sorunu yaşamadan dünyanın her yerine ihracat yapma ayrıcalığına sahip olacak.

Böylece depremden zarar gören illerimiz sanayi ve ihracat için bir çekim merkezi haline gelecek. Türk sanayisi kazanacak, doğrudan yabancı yatırım gelecek, bölge kalkınacak ve sağlanan nitelikli istihdam sayesinde bölgenin demografik yapısı korunacaktır. Kısacası Türkiye kazanacak. Hesabı da yaptık. 1000 hektarlık İnsani Sanayi Bölgesinin altyapı ve kurulum maliyeti 8 milyar lira. Bir İnsani Sanayi Bölgesi 30 bini doğrudan olmak üzere 65 bin kişiye istihdam sağlayabilir. Yani depremden etkilenen illerimizde kuracağımız 4 İnsani Sanayi Bölgesi ile en az 250 bin kişiye istihdam sağlayabilir ve 1 milyondan fazla vatandaşımızın kendi ülkelerinde eskisinden daha iyi koşullarda yaşamasını sağlayabiliriz. .

“ŞİRKETLERİMİZİN ARAZİ VE İNŞAAT MALİYETLERİNİ UZUN VADEYE YÜKSELTECEĞİZ”

Hesabı ve defteri yaptık derken finansmanı nasıl sağlayacağımızı da planladık. DÜZGÜN Party olarak daha önce önerdiğimiz Emlak-Sanayi Modelimiz ile bu bölgelerde faaliyet gösterecek firmalarımızın arsa ve inşaat maliyetlerini uzun vadeye yayacağız. Böylece bu firmalar, üretmeleri gereken makine ve teçhizat yatırımları için daha kolay kaynak ayırabilecekler. Ayrıca daha önce devreye aldığımız Barter Fonumuzda biriken gelirin bir kısmını da bu projemizde kullanacağız. Ayrıca sosyal etki ve kalkınma etki tahvillerinden elde edeceğimiz gelirle konut, okul, hastane gibi inşaatların maliyetlerini de karşılayacağız. O yüzden DÜZGÜN Parti olarak gelin yaralarımızı birlikte saralım diyoruz. Gelin bu depremin yarattığı enkazdan sanayimiz, üretim gücümüz, ihracat kabiliyetimiz ve personelimizin çalışkanlığı ile çıkalım. Merak etmeyin bu zorluğun üstesinden geleceğiz. Yaralarımızı birlikte saracağız. Milletçe el ele verip daha iyiye gideceğiz. Zengin, hoş ve güçlü bir Türkiye’ye mutlaka ulaşacağız.

İktidarın her türlü sabotajına rağmen millet olarak birbirimize karşı sorumlu olmanın, dayanışma ve yardımlaşmanın en güzel örneklerinden birini bu zorlu süreçte sergiledik. İktidarın dayattığı ‘ruhçuluk’ tartışmalarını hep birlikte bozduk. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için. Biz biriz, beraberiz, beraberiz. Farklı ideolojilerden, farklı toplum kesimlerinden, farklı yaş gruplarından, farklı kültürlerden, farklı şehirlerden insanlarımız birbirinin yardımına koştu. ve bu büyük millet, aciz bir hükümetin üzerine yıktığı yıkıntıların arasından kendi devletini çıkarmıştır. Kendisinden olmayan veya çökmekte başarısız olan tüm sivil toplum kuruluşlarına gıpta ile bakan iktidara rağmen sivil toplumun önemine ve gücüne tanık olduk. Bu vesileyle her vatandaşımıza, her siyasi partiye, her derneğimize, madenci kardeşlerimize, arama kurtarma gönüllülerine, iktidarın cehaletine rağmen görevini yapmaya çalışan devlet görevlilerimize ve yardımımıza koşan tüm ülkelere, birbirinden farklıdır. Teşekkürler.

“BU DEPREMİ İNŞAAT GÖSTERİSİNE DÖNÜŞTÜRMEYİ PLANLAYANLARIN FARKINDAYIZ”

Halkımızın mağduriyetinden yararlanarak bu depremi bir inşaat gösterisine dönüştürmeyi planlayanların farkındayız. Bu büyük felaketin sorumlusu sanki kendileri değilmiş gibi felaketten seçim sözü vermeye çalışanların farkındayız. Depremi bir sahne gibi görüp, öfkelenen insanlarımızı performanslarıyla kişisel amaçları doğrultusunda etkilemeye çalışanların farkındayız. Bu bir fırsattır diyerek depremzedelerimizin acılarının hesabını vermek isteyenlerin farkındayız. Bulanık sularda balık tutmak isteyenlerin, yangını söndürmek değil, ateşten mal kaçırmak isteyenlerin de farkındayız elbette. Bırak olsun. UYGUN Partisi olarak bunların hiçbiriyle muhatap olmayacağız ve her zaman olduğu gibi milletimizin yanında olacağız. Öncelikle depremden etkilenen vatandaşlarımızın yaralarını saracağız. Bundan sonra da ülkemizin başına bela olan bu canavarca sistemden kurtulmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Çünkü insanlarımız rahat nefes almayı hak ediyor. Çünkü milletimiz güneşli günleri hak ediyor. Çünkü Türkiye çok daha iyisini hak ediyor.”

catak-ajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu